Cuma

Tarçın'în Mutluluğu

Haberler

Tarçın'ın mutluluğu
Kazdağları'ndaki ekolojik çiftlik "İmeceevi"nden bir mesaj var... İmeceevi sakinleri yazıyor...

Arkadaşlaaaaaar, 15:15 itibariyle nüfusumuz +2 artmış durumda.Sevgili keçimiz Tarçın'ın 2 yavrusu oldu. İkiside çoook tatlı çoook şeker şeyler. Doğumdan hemen sonra Çetin Abi'yle yanlarındaydık. Gerçek bir mucizeydi o küçücük yavruların ayağa kalkmak için uğraşmaları , annelerinin memelerini aramaları ,arada incecik sesleriyle anneye seslenmelerini anlatmak mümkün değil. Tarçın ise son derece ağırbaşlı ve müşfik bir anne oldu, yavrularıyla iletişim kurarken sesi bile farklılaşmış. Yavrulardan bir tanesinin alnında akıtma var , diğeri ise annesinin kopyası. Çetin Abi'yle Kimyon ve Karabiber koyduk adlarını. Annemizi ve yavrularını şimdilik başbaşa bıraktık. İmece Evi-Sibel &Çetin
Yorumlar ;
alpaslan duman - 51 yaş - İstanbul Anadolu
ne yapıyor benim torunlarım...ne yapıyor benim bebişlerim. ah öyle görmek istiyorumki?
pınar karaçar - 30 yaş - İstanbul Anadolu
TARÇIN...Ahıra girersiniz bütün oğlaklar,keçiler,kuzular kaçışırken, Tarçın melül melül size bakar...Dokunabilirsiniz kaçmaz,gözleriyle sizi süzer iyi ki geldin der gibi...İmeceevinde birçok farklılıktan sadece biri TARÇIN.Bu yaklaşımıyla lakabı İmece'de sosyal keçidir:)Ve benim çobanlık yapma isteğimi dürten keçidir :)Hoş geldiniz yavrular ...
alpaslan duman - 51 yaş - İstanbul Anadolu
ben seviyorum ..ben VATANIMI seviyorum...ben toprağımı seviyorum.. ben göllerimi seviyorum.... ben doğamı seviyorum... kim doğa için yanlış yapıyorsa babamı asın....
http://yesil.ntvmsnbc.com/Haberler/HaberDetay.aspx?HaberId=992

Maden Şehri Balya

Balya: Yeniden Maden Şehri Olmak ya da Ne? (Kadir DADAN)


Cuma, 26 Aralık 2008
Yerelden Yansımalar – 1
Bir Balıkesirli olarak çocukluğumda hemen hiçbir ayrıntısını hatırlamadığım bir ziyaret ve lise sıralarında beraber oturduğumuz sessiz bir arkadaşımın anlattıkları dışında aklımda kalan pek bir şey yoktu Balya ile ilgili. Hatta elektronik ortamda dolaşan eski Fransız Madeninin atıkları hakkındaki raporlara da yeterince göz atamamıştım, Dedeman Madenciliğin ÇED Halkın Bilgilendirmesi toplantısına giderken. Çevre İçin Hekimler Derneği bünyesinde geçtiğimiz yıllarda gündeme gelmişti Balya ama İstanbul’dan gidip inceleme yapmak mümkün olmamıştı.
Ancak bu kez biraz daha yakında, Erdek’deydim ve polikliniği bir arkadaşıma bırakıp kalkıp gittim Balya’ya. Gönen üzerinden giderek hem yolu kısaltmayı, hem de eski maden atıklarının bulunduğu bölgeye uğramayı tercih ettim. Gönen çıkışından 10 km sonra yükselmeye başlayan arazi, meşe ormanlarıyla kaplı manzarasıyla Balya’ya kadar engebeli olarak sürüyordu. Fazla masraftan kaçınmak için olsa gerek, tehlikeli bir sürüşe neden olsa da, yol hep sırt hattını takip ediyordu. Bu nedenle yolun her iki tarafını da görmek mümkün oluyordu. Büyük bir yerleşime rastlamadığım yol boyunca, bol miktarda meşe ormanları arasında açılmış küçük tarlalar mevcuttu. Muhtemelen hayvan yemi için kullanılan bu tarlalara yayılmış üçer-beşer büyükbaş hayvan manzarayı tamamlıyordu. Çoğu cins süt ineği olmakla birlikte birkaç kez bizim sarıkızlara da rastladığım oldu.
Danişment köyündeki alabalık çiftliği dışında yolda dikkati çekecek herhangi bir yapı yoktu derken, bir un fabrikası çıkageldi karşıma. Doğru dürüst herhangi bir tarım arazisinin olmadığı bu bölgede, bu büyüklükte bir fabrikaya akıl erdirememiştim. Daha sonra Balya’da öğrendim ki, yurt dışında yaşayan bir gurbetçi yatırımcının, yurt dışından ithal ettiği buğdayları öğütüp, un olarak yine yurt dışına sattığı bir tesis imiş. İhracata dayalı ekonominin tipik bir örneği olan bu “yatırım” belli ki devlet teşviki almıştı. Nereden biliyorsunuz derseniz, iki büyük aracın yan yana gelmesine neredeyse olanak tanımayan yolun, birden genişleyerek fabrikadan Manyas yol ayrımına kadar adeta otobana dönüşmesinden. Neresine laf söyleyeyim bilemediğim bu endüstriyel tesis, işletme modeli ile hem yatırımcısına para ve itibar kazandırmaya, hem de atmosfere gereksiz karbondioksit salınılmasına neden olmaya devam ediyor.
Ilıca yol ayrımında, Manyas gölüne dökülen Kocaçay’ın açtığı derin vadiye eriştim. Buradaki birkaç kilometrelik düzlükte yoldaki yegane tarım arazilerini gördüm. Daha sonra eski madenin hemen 1-2 kilometre kuzeyine düşen ve biraz önce gördüğüm Kocaçay’a dökülen iki derenin kesiştiği Kadıköy’e eriştim. Burada daha büyük olan derenin üzerindeki köprüden geçip hem bir mola verdim, hem de dereleri inceledim. Büyük olan dere, tabanı evsel atıklarla kirlenmiş olmasına rağmen, dibi görünecek şekilde temiz ve küçük balıklarla dolu olmasına rağmen, Balya’dan gelen daha küçük dere bir çamurla kaplı ve herhangi bir canlılık içermiyordu.
Ve Balya’ya birkaç kilometre kala eski maden sahasına geldim. Manzara ürkütücü idi. Taş örgü bir zemin üzerine devasa bir pasa yığını. Yığın ileride meşe ormanına kadar uzanıyordu. Tüm pasa yığınından sızan sular, dereye karışıp çamur rengini oluşturuyordu. Yaklaşık bir kilometrelik bir yolculuktan sonra eski maden işletmesi binalarının kalıntıları ile karşılaştım. Burada da binaların hemen altında ikinci grup pasa yığınları vardı. Hatta bir kısmı yolun diğer yanına da taşmıştı. Bu tablonun neredeyse bir yüzyıl gibi uzun bir süredir devam etmesi ve devletle birlikte herkesin sürece seyirci kalması gerçekten utanç verici bir durum. Madenin hemen yukarısında belli ki madende çalışan mühendis yada işletmecilerce kullanılmış ve hala yıkılmadan bütünlüğünü korumuş Osmanlıdan kalma binalar ağaçların arasında yer alıyordu.
Eski maden alanını geride bırakıp bir tepenin iki yamacına yerleşmiş Balya’ya eriştim. Tabela 2100 kişi diyordu. Gerçekten Balya bir ilçe değil sanki orta boy köy gibi. Etrafında 50 yıl önce ağaçlandırılmaya başlanmış makilik, şimdilerde ormanlık arazi, neredeyse bir kelepçe gibi yerleşimi sarmıştı. Yeşil bir manzara idi ama, hemen ekonomi ile ilgili malum soruyu sorduruyordu: Ne iş yapar buradaki insanlar? Sorunun yanıtını bulmak üzere, bir aşağı bir yukarı Balya’nın içinde iki dolandıktan sonra, biraz da yabancılığımı atmak üzere hastaneye bir uğrayayım dedim. Bahçede bir kamelyada rastladığım Balyalı olan Başhemşire ve Çevre Sağlık Teknisyeni ile kısa bir sağlıkçı muhabbetinin ve öğle yemeğinin ardından konuya giriş yaptık. Yanıt şaşırtıcı idi. Balya’daki insanların çoğunun yaşlı ve emekli(SSK ve Emekli Sandığı) olduğunu, küçük bir devlet memuru kitlenin Balya ve köylerindeki nüfusa hizmet ettiğini, bunun dışında taşımacılıkla geçimini sağlayan hatırı sayılır bir nüfus olduğunu öğrendim. Tarım ve hayvancılık yok denecek kadar azdı. Sokaktaki görüntüler de söylenenleri doğruluyordu. Madenin açılmasına nasıl bakıldığını sorduğumda, acı yanıtla yüzleştim. Balya’da madenin açılmasından doğrudan zarar görecek, Bergama’da, Kahramanmaraş’ta olduğu gibi bir grup yok. Öte yandan aslında Balya’da madende çalışacak kadar genç işsiz de yok. Zaten biraz sonra yapılan ÇED toplantısındaki maden şirketinin sunumunda da 100-150 kişi maden ocaklarında, 150 kişi de flotasyon ünitesinde olmak üzere, 250-300 kişinin istihdam edileceğini açıkladılar. Bunun çoğu dışarıdan gelecek mühendis ve teknisyenler olacak. Toplantıda da çevrecilere sataşacak ancak iki tane Balyalı genç vardı. Madeni isteyenler aslında Balyalı esnaf. Hastaneden çıktıktan sonra günlük elektronik posta kontrolü için gittiğim hem kahvehane hem internet cafe olarak çalışan bir işletmenin sahibi, bir köşede duran Dedeman Madencilik’in gönderdiği büyükçe bir çiçeğin gölgesinde madene ilişkin sorularıma, başlangıçta biraz mahcup, ama sonrasında kararlı bir şekilde “evet, istiyoruz, çünkü Balya öldü, onu ancak bu şekilde diriltebiliriz” diye yanıt veriyordu.
İnternet cafeden çıktıktan sonra İmeceevi’nden İsmail Yenigün ile buluşmak için beklerken, kamerama koyacak disk satan bir yer bakıyordum ki, bilge bir Anadolu insanı ile karşılaştım. Belli ki sağa sola dolanırken beni biraz izlemiş, bu adamın burada ne işi var diye merak etmiş. 72 yaşındaki Nazım Sayan, eski madenin hemen altındaki Kadıköy köyünde oturuyor, o da bir emekli ve kendince bahçesinde tarımsal faaliyet yapıyor. Nazım amca köydeki anonsu duyunca neler oluyor, kim ne diyecek bakmak için gelmiş, yani ilgili bir kişi. Kendisi ile söyleşmek için bir yere oturmaya karar veriyoruz. Balya’nın adına yakışacak şekilde Maden Cafe’ye çöküyoruz. Nazım amca daha girişte bu “cafe” gibi yabancı isimlerden hoşlanmadığını açıkça belirterek, yurtseverliğinin ilk işaretini veriyor. Daha sonra başlıyor anlatmaya; “Balya’da herkes kıt kanaat geçinir. Şimdi Eczacıbaşı yıllar sonra ilk madeni açarak ortalığı biraz canlandırdı. Bu yüzden Balyalı Dedeman Madenciliğin yatırımına iyi bakıyor. Eski madenin Balya’da değiştirdiği bir şey varsa, o da okuma yazmanın çok yaygınlaşması ve herkesin okuyarak, ülkenin bir çok yerinde kendine iş bulabilmesidir. Şimdi bunlar emekli olup bir kısmı geri döndü. Ama insanlar zamanla başkasına iş yapmaya alıştılar ve kendileri bir iş kurmayı unuttular. Hayat giderek kötüye gidiyor. Artık toprakla, hayvanlarla uğraşmak insanlara zulüm geliyor. Masa başında çalışmak daha kolayına geliyor. Hatta hiç çalışmadan iki üç kuruş verseler ona da razı. İnsanlar çalışmayı, üretmeyi unuttular. Çocuklara, gençlere iş yaptırmak neredeyse mümkün değil. Bu gidişin düzeleceğine inanmıyorum, maden de bunu değiştirmez, daha da kötüleştirir.” Peki diyorum bu eski madenin atıkları konusunda ne diyorsun? Diyor ki: “Geçtiğimiz yıllarda buraya üniversiteden hocalar geldiler. Soyumuzu sopumuzu sordular, neden öldüler diye? Hani kanser falan var mı? Yoktu, ne yalan söyleyelim, öyle ölümlerin çoğu yaşlılıktan burada. Ama onlara da söyledim, iki derenin kesiştiği yerin altında her yağmurdan sonra balıklar ölür. Hatta onları pişirip yiyenler oldu bizim köyde, yapmayın dedik, ama bir şey olmadı. Kaplumbağalar, bizim kanalizasyonun aktığı yere girerler de o maden tarafından gelen dereye girmezler. İnekler o dereden su içmezler. Yani kötü bir şey var orada, ama biz büyük bir zararını görmedik. Oradan alınsınlar diye zamanında uğraşıldı, ama bir sonuç çıkmadı.”
Daha sonra İsmail Yenigün ile buluşup, Nazım amca ile birlikte toplantıya geçtik. Toplantı salonu Balya Öğretmenevi’nin lobisi idi ve 20-25 kişinin oturabileceği bir düzenleme yapılmıştı. Küçükkuyu, Altınoluk, Edremit ve Burhaniye’den gelen çevrecilerin katılımıyla, salonda oturacak yer kalmadığı gibi, ayakta da tıka basa dolu bir salonla karşılaşan resmi görevliler, daha geniş başka bir salon aradılarsa da bulamadıklarından toplantıyı bu keşmekeş içerisinde de olsa gerçekleştirmeye karar verdiler. Toplantı yapılacak madencilik faaliyeti hakkında hazırlanan raporun tanıtılması ile açıldı. 25 yıl etkinlik göstermesi planlanan madende 60 bin ton çinko, 40 bin ton kurşun ve 88 ton gümüşün elde edileceği, yüzeysel su kaynaklarının kullanılmayacağı, madenin kapalı bir işletme olarak faaliyet göstereceği, cevher dışı çıkarılan hafriyatın daha sonra galerilere geri yükleneceği, işleme sonrası oluşan atığın suyu alınarak katı hale getirilip, zemin sızdırmazlığı sağlanarak depolanacağı, ruhsat alanındaki ormanlarla ilgili herhangi bir işlem yapılmayacağı, halen maden sahasında bulunan ve mülkiyeti özel idareye ait olan eski madene ilişkin atıklar hakkında gerekirse satın alınma ile işlem yapılabileceği ifade edildi. Sıra dışı bir şekilde çevre kanunundaki “kirleten öder” ilkesine gönderme yapılarak, mevcut atıkların işlenmesi hakkında adeta pazarlık kapısı açılırken, 25 yıl sonraki atıklar küçül de cebime gir kadar az olacakmış gibi bir hava estirilmeye çalışıldı.
Bundan sonra Edremit körfezinden gelen çevreci katılımcılar tarafından özellikle sular ve atıklar hakkında bir çok soru gündeme getirildi. Zaman zaman gerilimlerin de yaşandığı bu bölümde, akademisyen Ali Osman Karababa ve Gürel Nişli ile Meslek Odası temsilcisi Ertuğrul Barka’nın soruları ve yazılı itiraz dilekçeleri raporu hazırlayan firmayı zor durumlara düşürdü. Ben de Kibele Kooperatifi olarak bölgede ekolojik tarım ve hayvancılık yapmayı düşündüğümüzü, maden işletmesinin özellikle sular ve atıklar anlamında ekolojik sertifikasyonu engelleyecek bir özelliklerinin olup olmadığını sordum. Bu tabanı olmasa da sermayeyi oyunun kuralına göre sıkıştırma yaklaşımını, İsmail Yenigün daha da ileri götürüp sermayeye akıl verme boyutuna sokarak, Dedeman Madenciliği madenden vazgeçip ekolojik tarım ve hayvancılık yapmaya davet etti. Şirket genel müdürünün çileden çıktığı bu andan sonra, zaman zaman gerilimler yine tırmandıysa da, toplantı mevcut atıkların işlenip işlenmeyeceğinin, yeni atıkların akıbetinin ne olacağının belirsizliği ile sonuçlandı.
Toplantı sırasında kısa bir görüşme yaptığımız mevcut belediye başkanı Kemal Çavdar, sıkı bir maden savunucusu. Ona ekolojik tarım ve hayvancılıktan bahsettiğimde ilk kez duyuyor gibiydi.
Kabul etmek gerekir ki, Balya’da maden karşıtı mücadele Balya dışından yürütülecek. Balya’nın maden sahasının yukarısında kalması nedeniyle oluşacak kirlilikten görece daha az etkilenecek olması ve ekonomisinde madenden olumsuz etkilenecek tarım ve hayvancılığın fazla yer tutmuyor oluşu, Balya’da yerel bir mücadele unsurunu hemen hemen olanaksız kılıyor. Dolayısıyla kirliliğin etkileyeceği Manyas Gölü ve Marmara Denizi üzerinden genel bir mücadele hattı daha anlamlı görünüyor.
Yine de Balya örneği açıkça gösteriyor ki, küresel sermayeye değil de, topluma hizmet edecek ortaklaşmaya dayalı bir ekonomi için girişimler ortaya çıkmadıkça, ekolojik ve sosyal mücadelelerin tutunacağı zeminler de oluşmuyor. Yeşil ve Sol buluşmalarda teorik tartışmalarını yürüttüğümüz, sosyalist girişimcilik ve yeni kooperatifçilik gibi kavramların hayata geçirilebilmesi için zaman kaybetmeden örgütlü bir yaklaşımın sergilenmesi gerekiyor.
Kadir DADAN
25.12.2008
http://www.ekolojistler.org/balya-yeniden-maden-sehri-olmak-yada-ne-kadir-dadan.html

Çarşamba

Suyuma Dokunma Kampanyası

Aralık 24, 2008 3:11 am
20-21-22 Mart 2009'da Santalİstanbul' da yapılacak Alternatif Su Forumu program süreci başladı.İmece Evi Kolektifininde içinde etkin olarak yer alacağı bu kampanya şimdilik şehşrlerde hissedilmiyorsada sonuçlarıtüm su bölgelerinde hissedilmenin ötesinde can yakıyor.Kazdağında maden kampanyası esnasında oluşan dayanışmadan hareketleforuma köylerden dostlarımızla gidipsularımızı çaldırmamak için neler yapabileceğimizi konuşmaya gidelim diyoruz.Sizinde aklına gelen bir öneri varsa lütfenimeceiletisim@ yahoogroups. com veya kazdagigrubu@ yahoogroups. comadresinde hepbirlikte paylaşalımDetaylar ekteki dosyada!!!Sevgiler ::-)İmece Evi Kolektifihttp://www.imeceevi.orgDoğal Yaşam ve Ekolojik Çözümler Çiftliği+90286-7526043+90533-2168359+90552-4142363imeceevi@gmail. comArıklı sahili,Küçükkuyu-Assos yolu 5.km.Kuzey Ege-Kazdağı-ÇanakkaleGoogle haritasındaki yerimiz;http://maps.google.com/maps?f=q&hl=en&q ... n=0.028067, 0.053301http://www.imeceevi.comYapacağımız forumun programını, uluslar arası bir danışma sürecinin sonunda ve sosyal forumlar üzerinden somutlanan birlik içinde çeşitlilik anlayışıyla oluşturmayı hedefliyoruz. Bu çerçevede sizler de Suyuma Dokunma Kampanya Çağrısı'nı benimsiyorsanı z, örgütünüz adına foruma bir etkinlik önerebilirsiniz. Bunun için bağlantıdaki formu doldurup iletisim@alternatif suforumuorg adresine göndermeniz yeterli.İçeiklere kısa bağlantılar:· Giriş· Türkiye Hükümeti Dünya Su Forumu'ndan ne bekliyor?· Türkiye'de sosyal hareketler Dünya Su Forumu'na dönük neler yapacak?· Alternatif Su Forumu'nun programı nasıl oluşacak?TemalarEtkinlikler, toplantı türleri· Lojistik bilgiler· 17 Ocak Uluslar arası Hazırlık Toplantısı· İletişim· Etkinlik öneri formu· Suyuma Dokunma Kampanyası Hakkında, Destekleyen ÖrgütlerDokumanı word (.doc) formatında incelemek için:http://alternatifsuforumu.org/Alternati ... udosya.docYa da:http://alternatifsuforumu.org/index.php ... 6&Itemid=1Suyuma Dokunma Kampanyasıhttp://www.alternatifsuforumu.orgiletisim@alternatifsuforumu.org__._,_.___
Aslı Özbek
Yönetim Kurulu
Mesajlar: 98
Kayıt: Prş Eyl 18, 2008 10:15 pm
E-posta

Pazar

İMECE EVİNDE KRİZ YOK







Arıklı sahili Küçükkuyu Assos yolu 5. kmde doğal yaşam ve ekolojik çözümler çiftliği olarak faaliyet gösteren İmece Evi sezona kampanya ile başlıyor.Küresel kriz temelinde her şeyin zamlandığı bir dönemde İmece Evi farklılığını ortaya koyup yeni sezon ürünlerini geçmiş yıldaki fiyatlarının çok altında satışa sundu. Fiyatlarının düşürülmesi konusunda önlemlerini alıp bunu üretimin diğer paydaşları ile belirli bir disiplin içinde buluşturduktan sonra bu gelişmeyi yaşadıklarını belirten İmece Evi Kooperatif kurucuları, bu gelişmenin Doğal Yaşam ve Ekolojik Çözümler Kooperatifi girişimi sürecinde de olumlu bir gelişme olduğunu kaydettiler. Kooperatif kurucuları, bir sonraki üretim planlarında maliyetlerini daha da düşürmeyi hedeflediklerini belirterek “Aralık ayı başında yeni zeytinyağımız çıkmaya başlayacak ve peynirlerin de ilk üç aylık brusella koruma süreleri dolacak! Her iki ürünün fiyatını bu sene aşağıya düşürecek şekilde çalıştık. Köylüyle,üreticiyle, çobanla anlaştık. Paralarını peşin verdik. Bir önceki sene hem peynir hem de zeytinde hassas üretimimizi, adil ticaretimizi ve keçilerimize, zeytinimize nasıl davrandığımızı gördüler ve aynı özenin kendilerince gösterdikleri sürece hem kendilerinin kazanacağını hem de doğanın kazanacağını ve üstelik bu üretimden şehirdeki dostlarımızın da faydalanacağını uygulamalarımızla anlattık. Kendi ürettiklerimizle köylü dostlarımızın ürettiklerini, üreteceklerini harman yaptık, yapıyoruz. Ve sonuçta bu sene taş değirmende soğuk yağımız 500 kilo, doğal mayalı keçi peynirimiz ise 200 kg olarak Aralık başında gelecek siparişlere göre adreslere postalanacak. Geçen sene litresi 30 TL. olan ve kısa sürede biten zeytinyağımız bu sene 5 Lt’lik ambalajda 80 TL. peynirimiz de tesadüf gene 5 kg.luk ambalajda 80 TL. Geçen sene 100 TL idi. Tamamen kampanya ile sınırlı olan bu fiyatları umarız ki bir sonraki üretim planında daha da düşürebiliriz!” dediler.Oldukça emek sarf edilerek üretilmekte olan zeytinyağı ve peynirin doğallığından daha önemlisi, geleneksel üretime saygıyı ve tekrar keşfedilmeyi bölgedeki insanlara hatırlatıyor.Bu da ancak ürünün pazarda hak ettiği değeri bulması ile mümkün oluyor. Gerçi taş değirmen + soğuk baskı zeytinyağı antik vs adlarla “butik pazarda” yerini 150-200 TL’den alırken doğal mayalı peynir ise hiç üretilmemekte artık. Dolayısı ile pazarda yeri yok. İmece Evinin titizlendiği 3. ticari ürün olan zeytinyağı sabununu sanırız 40. denemesi önümüzdeki Kurban Bayramı’nda atölye çalışması olarak tekrar gerçekleşecek şeklinde bilgilendirme yaptılar.Ürünlere yoğun ilgiOluşturdukları iletişim grubu ile yeni ürün satışlarını İmece Evi dostlarına bildiren kooperatif kurucuları hemen İmece Evi dostlarının yakın ilgisi ile karşılaştılar. Tükenmeden siparişini vermek isteyen İmece dostları, ekolojik yaşam boyutunda şimdilik tüketici olarak katkı sunduklarını ama ekolojik yaşamın her alanında paylaşımda bulunmak istediklerini belittiler. İmece Evi ile ilgili gelişmeleri http://www.imeceevi.org/ web adresinden takip edebilirsiniz.

ATEŞLE YAZACAĞIZ DOĞA KATLİAMLARINI




Ateşle yazacağız doğa katliamlarını
Ciğerlerimden duman çıkıyor...Kan tükürüyorum, genzim yanıyor.Yüreğim acıyor.Birkaç günde ormanlar, evler, haneler, hayvanlar, börtü böcek her şeyi katletti insan denilen ‘doğa katili yaratıklar’.Ateşin bulunduğuna isyan ediyorum.Ateş yanlış ellerde yok ediyor güzellikleri, evrenin nefesini, soluğunu kesiyor...Manavgat cayır cayır yanıyor, derken, köyüm Kurşunlu’nun ormanlarının yandığı haberi düşüveriyor ekranıma…Tuşlarım kilitli, boğazım düğüm düğüm…'Yazmak dile getirmek ne mümkün' diye düşünürken…Sevgili İmeceevi Grubu’ndan dostların e-postu yakıyor bu kez klavyemdeki tüm harfleri.‘KAZ DAĞLARI YANIYOR’…
Cayır cayır…Doğradılar, biçtiler, kestiler doymadılar vahşi yaratıklar. Villalarını, otellerini dikmek adına ‘Sit’ alanının ciğerini oydular. Madencilere karşı direndi Kazdağı’nın gönüllüleri, yürekli insanları…YETMEDİ.Kazdağı’ndan İsmail Yenigün’ün YANIYOR KAZDAĞI sözlerindeki haykırışı ve fotoğraflarla belgelediği acının dilinden dinleyelim;
“Merhaba,Az önce arkadaşların çektiği fotoğrafları internete yükledik.Buradaki görüntüler size fikir verir mi bilmiyorum ama bizim canımız çok yandı!Fotoğraflara yansımayan duygu ve düşüncelerimiz özetle şöyle;—Yılların emeği, dengesi ve uyumu, bir anda yok oldu!—Devlet çobanı, çoban devleti suçluyor, olan ormana oluyor.—Yangını söndürmeye gelen gönüllü insanlar koordine edilemedi. —Yangın bölgesine tankerler su taşıyarak yangın söndürme arazözlerini destekleyebilir—Söndürmede kadın yoktu! Fotoğrafta gördükleriniz İmecenin gönüllüleri İletişim öğrencisi Gizem ve Danimarka’dan gelen öğrenci Perline, gazeteci Gülperi-Adatepebaşı ve Bahçedere köylüleri ormanlarına sahip çıktılar! Boztepeliler yoktu!—Yangın kontrol altında... Sabaha kadar rüzgâr dönmez ise bölgemizdeki yangın sönmüş olacak.—Pabuçlarımız yandı, tarım aletlerimiz kayboldu,—Az önce evimize döndük, yemek bile yiyemedik. Denizde yangının izini yıkadık.—Eve dönerken Küçükkuyu’dan geçtik ve sahilde yaşam devam ediyordu; bildiğiniz gibi! Belki de komşularımız yangını TV den izliyorlardır!!!Yangın bizimde kapımızı çaldı ama nasıl madenciye karşı bir olduysak yangın içinde bir olduk ve gezegen için canımız acısa da insanların ortak hareket etmesi bizi heyecanlandırıp gelecek için umutlandırmaya devam ediyor.”İmeceevi’nden Umur Gürsoy’un mesajı da yürek yakıyor. “Büyüklüğünü bilmiyoruz ama Küçükkuyu (Ayvacık) Baharlı Mevkiinde (Bahçedere Köyü arkası) bugün 16 civarında çamların yakınında orman yangını çıktı. Rüzgâr nedeniyle yayılıyormuş. İsmail ve İmeceevi’ndeki gençler (Gökhan, Panile ve Gizem) kazma, çapa tırmık ne varsa saat 18:00 gibi İmecenin jeepi ile gittikleri yangın yardımından şu ana kadar (21:40) dönmediler. Duman uzaktan gelip bizlerin de hissedeceği kadar yakın, ama yoğun değil. Çünkü rüzgâr denizden esiyor ve şiddetli değil. Ama takdir edersiniz ve gidenler bilir (biz de seminer grubu dün Sarıkıza-zirveye gitmiştik) yükseklerde çok kuvvetli rüzgâr var. Bütün duamız bütün ülkedekilerle birlikte Kaz dağlarını da yangından koruması ve yangınların kısa sürede sönmesi. Lütfen ormanda şişe bırakılmasın ve şişe kırılmasın. Ve orman yangınları ile ilgili platform çağrısını yaygınlaştıralım. Biz bugün İmeceevi’nde neşeli müzik çalmıyoruz. Neşemiz kaçtı.”Kanatlarım oluverseydi de, Kazdağı’ndaki dostların yanında olabilseydim. Uçuverseydim... Su perilerini çağırıverseydim, tanrıların dağlarından…Rüzgâr tanrısı geliverseydi… Güneş tanrısı...Paris’in büyüdüğü dağlar yanıyor, gözyaşı yok söndürecek.Küstürdük rüzgârları, güneşi, yağmuru…Uzun süre rüzgârlar sert esecek. Yağmur ise göç ediyor yeşilliklerin olduğu alanlara.Deprem, yangın, sel felaketlerinde ‘Kibritsiz’ günlere dua etmek kalıyor geriye...Ateş aydınlatmıyor yakıyor…Bu gidişle yangın felaketlerine karşı İmeceevi dostları gibi fenerle insan arayacağız. Doğa Devrimi yapılması için…Kazdağı yanıyor…İNSANLIK DOĞAYI YOK EDİYOR…İNSANSIZLIK MAYASINDA doğanlara yazacak kâğıt bulamayacağız. Ateşle yazacağız katliamları…

YAZIKLAR OLSUN…

*www.imeceevi.org/http://picasaweb.google.com/imeceevi.genel/KazDaYanYor

Pazartesi

YEŞİLLER KAZDAĞLARINDA










Yeşiller Kazdağları’nda
Yeşiller'in her yıl düzenlediği yaz kampı bu yıl Kazdağları'nda yapıldı.Geçen yıl Bozcaada’da gerçekleştirdikleri yaz kampını bu yıl ; bölgeyi tehdit eden altın madenlerine, termik santrallara ve Kazdağları'nın diğer ekolojik sorunlarına dikkat çekmek amacıyla Kazdağları bölgesinde, Küçükkuyu yakınlarındaki Arıklı sahilinde bulunan İmece Evi'nde yapıldı.Kampta Kazdağları'nda yürütülen çevre ve ekoloji mücadelelerinin tartışılacağı oturumlar ve çeşitli atölye çalışmaları yapıldı.Kamp programı kapsamında altın arama bölgelerinde de inceleme yapan Yeşiller ,Kazdağ köylüleri ile de iletişim fırsatı yarattılar.Yapılan oturumlarda Kazdağları ekolojik sorunları , altın arama Çanakkale otoyolu ,termik santraller ,sürdürülebilir su kullanımı gibi konular tartışıldı.Ayrıca İmece Evi Gönüllülerinin destekleri ile peynir üretimi ve ikinci el tişörtlerde boyama konulu atölye çalışmaları gerçekleştirildi.23-24 Ağustos tarihlerinde İmece Evinde gerçekleştirilen yaz kampında üyelik ve Örgütlenme kampanyası da yoğun olarak tartışıldı.

25.08.2008

Cuma

İmece Evi Doğal Yaşam Seminerleri

İmece Evi Doğal Yaşam Seminerleri
Kurulduğu günden beri yapılan toplantıların artan ilgi ve yoğunlukla “Doğal Yaşam Seminerleri”ne dönüşmesi üzerine İmece Evi Doğal Yaşam Kooperatifi ilgi ve paylaşılacak konuların çokluğu nedeniyle eğitimleri daha da koordineli hale getirmeye karar verdi. İlgili konularda eğitim ya da bilgi paylaşımı olarak katkı sunmak isteyenlerin bilgilerini, deneyimlerini paylaşmak için seminer ya da atölye çalışmalarında ihtiyaç duyabilecekleri malzeme ve koşulları belirlemek gerekiyor. Kooperatif, ekoloji ve doğal yaşamla ilgili her tür atölye, eğitim ve seminer çalışması için katkıya, katılıma açık.
http://www.kentkultur.com/ekim-2008/imece-evi-dogal-yasam-seminerleri.html

Perşembe

Merhaba sevgili arkadaşlar,Bahçesel'i yeni tanıdım ve hemen üye oldum, bu siteye emeği geçen, kuran, katkıda bulunan, bilgi ve becerilerini paylaşan tüm arkadaşlara içten duygularımla teşekkür ediyorum... Aşağıda, kısada olsa kendimi tanıttığım bir yazı ve devamında, Hobi bahçesi olarak adlandırdığım bir yolculuğum var.Ben, yahoogurups üzerinden bir tartışma platformu olan ekoköy yahoogurupsa üyeyim. Bir yandanda Çanakkale/küçükkuyuda bulunan ''imeceevi doğal yaşam ve ekolojik çözümler çiftliği'' gönüllüsüyüm, birde imeceevi çevresinde kurulması olası ekoköyünde kurucularındanım. İnsanın, toprakla olan ilişkisi 10-12 bin yıla dayanmaktadır, tarımsal anlamda. Ülkemizde köyden kente göçle birlikte, helede içerisinde bulunduğumuz kent yaşamı, toparkla olan ilişkimizi tamamıyla kesmiş durumda ve birer fanusun içerisinde yaşamlarımızı sürdürmekteyiz. öylesine bir cenderenin içerisinde bulunuyoruzki artık, bırakın toprakla ilişkilenmeyi, inasanın insan olan ilişkisinde dahi , kaygı-korku ve önyargılarımızla hareket ediyoruz. Kendi adıma gelecek kaygısı taşır duruma geldim, koca beton yığınları arasında yaşamaktan. Klasik anlamıyla ''İnsan toplumsal bir varlıktır'' tanımlaması günümüzde koca bir boşluğa yazılmış gibi geliyor bana. En azından buna ''DUR'' demek adına, Ekoköy kurmak gibi bir girişime üye oldum. İstanbulda yaşamaktayım, Silivride bir arkadaşımın yaklaşık 500m2'lik yazlık yapmak için almış olduğu arsasını, bir arkadaşımla birlikte kendimizi deneyimlemek, bir şeyler öğrenmek, toprağı tanımak ve bu arsada becerebilirsek eğer yetiştirdiğimiz bitkileri ve öğrendiklerimizi çevremizle paylaşmak istiyoruz. Bunun adına Hobi bahçesi adını koyduk. Bu arsa üzerinde bazı meyve ağaçları ekmeye niyetliyiz, ayrıca atıl durumdaki bu arsada bahçe bitkileri ve mevsimlik sebze yetiştirmeyi düşünüyoruz.Biraz uğraş sonucunda, daha önce tarım alanı olarak kullanılan ve şimdide yaklaşık 6-7 yıldır pek bir şey yapılmayan bu arsayı ekilir duruma getirdik. Sizlerden ricam, Silivri iklimine ve toprağına uygun, genel geçer anlamda, meyveler ve sebzeler neler olabilir, nelerin ekim/dikimini yapabiliriz? Doğaya müdahale etmeyi düşünmüyorum. Gerçi bu bile bir müdahaledir sonuçları anlamında. Var olan kuraklığa katkımın olmasınıdan yanada değilim, önermelerinizi lütfen, çok fazla sulama istemeyen bitkilerden olmasını göz önünde bulundurursanız memnun olurum. Herkese, Bahçesel, üyesi tüm arkadaşlara başarılar diliyorum. Sevgi ve selamlarımla... Mehmet.....
http://www.bahcesehttp://www.bahcesel.com/forumsel/tanisma-bolumu-bahcesele-yeni-gelenler-once/6781-hobi-bahcesi/l.com/forumsel/tanisma-bolumu-bahcesele-yeni-gelenler-once/6781-hobi-bahcesi/

Çarşamba

20070608-Haberler-Organik Hayat

http://www.haberler.com/kucukkuyu-da-organik-hayat-haberi/

Haber Yayın Tarihi: 08 Haziran 2007 Cuma Saat 17:06
Küçükkuyu'da Organik Hayat
Çanakkale'nin Ayvacık İlçesine Bağlı Küçükkuyu Beldesinde Yeni Açılan Organik Tarıma Yönelik "İmece Evi" Hizmet Vermeye Başladı.
Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı Küçükkuyu beldesinde yeni açılan organik tarıma yönelik "İmece Evi" hizmet vermeye başladı.
İsmail Yenigün ve 5 arkadaşının teşebbüsüyle Arıklı köyü altında 5 dönümlük bir arazide faaliyete başlayan İmece Evi'nde gönüllü olarak çalışanlar, organik tohumlarla yetiştirdikleri ürünleri toplayıp servis yapıyor. Çeşitli hayvanların da bulunduğu İmece Evinde keçi ve koyunlardan süt elde edip yoğurt da yapılırken, içinde kimyevi madde bulunmayan oğlak mayasından peynir de yapılmaya başlandı.

İmece Evi hakkında bilgi veren yönetici İsmail Yenigün, "Şehirlerde bilgisayar ile televizyon arasında sıkışan insanlarımız için değişik bir ortam oluşturmak istedik. İçinde koyun, keçi, ördek ve tavuk gibi hayvanların da bulunduğu, organik tarımın yapıldığı bir alanda her şey tabii ürünlerden oluşuyor. Kola içmenin bile yasak olduğu İmece Evi'nde kendi yetiştirdiğimiz meyvelerden yaptığımız meyve sularını tüketiyoruz" dedi.
Yenigün, içme suyunun da toprak testilerde muhafaza edildiğini belirterek, "Ahşaptan yaptığımız evlerimizde konaklamak isteyenler bir rehber eşliğinde eline çapa alarak biberleri kazabilecek veya keçimize yem verip sütünü sağabilecek" diye konuştu.
Özellikle öğrencilerin uğrak yeri olan İmece Evi'nde yabancı gönüllüler de bulunuyor. İmece Evi'nde kullanılan boyalar bile doğal. Yenigün, "Burada tükettiğimiz elektrik bile güneş enerjisi ile elde ediliyor" dedi.

Merhaba

İmece Evinin medyada tarayarak bulduğumuz haberleri buraya yüklüyoruz

Pazartesi

İmeceevi Ekoköy olma yolunda

İmeceevi, eko-köy olma yolunda
Geçen yıl bir grup çevreci tarafından kurulan Doğal Yaşam ve Ekolojik Çözümler Çiftliği İmeceevi'nde her şey dayanışma kültürü ve doğaya uygun bir şekilde yapılıyor Kazdağları'nda faaliyet gösteren Doğal Yaşam ve Ekolojik Çözümler Çiftliği İmeceevi kurucularından İsmail Yenigün, İmeceevi Projesi'nin 1 yılını geride bıraktıklarını ve ekolojik köy kurma yolunda ilerlediklerini belirtiyor. Yenigün, 'Dayanışmanın, birlikteliğin ve bütün bunları özünde barındıran 'imecenin' sihirli gücüyle ile 'Barış Köylerinin', 'Ekolojik Köylerin' her yerde olabilmesi için daha çok çaba göstermeli, dayanışmayı çoğaltmalıyız. Ve bunun için de daha çok bilgiye ve size ihtiyacımız var' şeklinde konuşuyor. Küçükkuyu-Assos yolu 5. kilometrede bulunan Doğal Yaşam ve Ekolojik Çözümler Çiftliği İmeceevi, geçen yıl bir grup çevreci, ekolojist tarafından kuruldu. Brezilya'daki Topraksızlar Hareketi MST, Fransa'daki Longo Mai, eko-kibbutzlar gibi örneklerden yola çıkarak kurulan imeceevi, aslında bir eko-köy projesinin ilk adımı. Her şeyin dayanışma ve doğaya uygun bir şekilde yapıldığı imeceevi, 1 yılını geride bıraktı. Doğal hayatı ve canlı yaşamı konusunda bilgilendirmelerin yapıldığı, eğitim seminerleri düzenlendiği imeceevinde, yemek, temizlik gibi insanların birincil ihtiyaçları da, katkı maddeleri kullanılmadan üretilen ekolojik ürünlerle gideriliyor.'Potlaç geleneği yaşatılıyor'İmeceevinde ayrıca, tarihi Kızılderililere kadar uzanan ve birçok halk tarafından bugüne kadar getirilmiş, ancak yok olmaya yüz tutmuş Potlaç geleneği de yaşatılıyor. İmeceevinde her çarşamba günü, bir konu seçilerek tartışılıyor, gelenler Potlaç yemeğinin kurulduğu ortak bir sofrada yemekler, bilgiler, şarkılar ve sözler paylaşılıyor. İmeceevini eleştirdikleri sisteme alternatif olarak savundukları barış içerisinde kollektif, sade ve ekolojik yaşamı mümkün kıldığını göstermek istedikleri için yola çıktıklarını belirten Yenigün, 1 yıl boyunca imeceevi ile önemli bir yol kat ettiklerini ifade ediyor. Yenigün, imeceevinin eko-köy projesinin ilk adımı olarak düşündüklerini de söyleyerek, 'Bugün dünya üzerinde yüze yakın eko-köy var. Pek çok isimsiz yeşil, ekolojist, çevreci, doğa korumacı, barışsever, doğa sporcusu, sanatçı ve felsefeci ile birlikte kurduğumuz imeceevi, eko-köy olma yolunda ilerliyor. Bunun için de arazi satın alma çalışmalarımızı sürdürüyoruz' diye konuşuyor. Eko-köylerin özerk, bağımsız, gerçek demokrasinin uygulandığı, barış ve saygının hakim olduğu alanlar olduğunu kaydeden Yenigün, 'Bugün için bu hedefimiz hayal olarak görülebilir. Ancak tüm somut gerçeklilikler ilk düşünüldükleri zamanlar birer hayaldi! Barış içerisinde bir dünya bugünkü şiddet ve tüketim toplumunda ulaşılmaz gibi görünüyor ama imkansız değil' şeklinde konuşuyor. Yenigün, Çatalhöyük'ten beri insanların birlikte yaşamı ve birlikte yaşamın nimetlerinden yararlanmayı bildiğini söyleyerek, imeceevi ve ardından oluşturulacak olan eko-köyün insanların bu özlemini ve dayanışma geleneğini sürdürme gibi bir misyonu olduğunu da sözlerine ekliyor. 'Dayanışmaya ihtiyacımız var'İmece ilkelerine bağlı, her tür dayanışmaya, üretime, denemeye açık olduklarını belirten Yenigün, 'Eko-köy kurma yolunda arazi arıyoruz ve bu nedenle daha da çoğalmaya, dayanışmaya ihtiyacımız var. Dayanışmanın, birlikteliğin ve bütün bunları özünde barındıran 'imecenin' sihirli gücü ile 'Barış Köylerinin', 'Ekolojik Köylerin' her yerde olabilmesi için daha çok çaba göstermeli, dayanışmayı çoğaltmalıyız. Ve bunun için de daha çok bilgiye ve size ihtiyacımız var' diyor. İZMİR / DİHA MUSTAFA AYDINBu yazı 7 - 13 Nisan 2008 tarihli YedinciGün gazetesinde yayınlanmıştır. http://www.gundem-online.com/haber.asp?haberid=50027

Cumartesi

EKOLOJİK KÖY GELİYOR



Ekolojik Köy Geliyor
2008-04-05 09:38

Kazdağları'ndaki Doğal Yaşam ve Ekolojik Çözümler Çiftliği İmeceevi Ekolojik Köy olma yolunda...

Kazdağları'nda faaliyet gösteren Doğal Yaşam ve Ekolojik Çözümler Çiftliği İmeceevi kurucularından İsmail Yenigün, İmeceevi Projesi'nin 1 yılını geride bıraktıklarını ve ekolojik köy kurma yolunda ilerlediklerini belirtti. Yenigün, "Dayanışmanın, birlikteliğin ve bütün bunları özünde barındıran 'imecenin' sihirli gücü ile "Barış Köylerinin", "Ekolojik Köylerin" her yerde olabilmesi için daha çok çaba göstermeli, dayanışmayı çoğaltmalıyız. Ve bunun için de daha çok bilgiye ve size ihtiyacımız var" dedi.İmeceevi, Küçükkuyu-Assos yolu 5. kilometrede bulunan Doğal Yaşam ve Ekolojik Çözümler Çiftliği İmeceevi, geçtiğimiz yıl bir grup çevreci, ekolojist tarafından kuruldu. Brezilya'daki Topraksızlar Hareketi MST, Fransa'daki Longo Mai, eko-kibbutzlar gibi örneklerden yola çıkarak kurulan İmeceevi, aslında bir eko-köy projesinin ilk adımı. Her şeyin dayanışma ve doğaya uygun bir şekilde yapıldığı imeceevi, 1 yılını geride bıraktı. Doğal hayatı ve canlı yaşamı konusunda bilgilendirmelerin yapıldığı, eğitim seminerlerinin düzenlendiği, yemek, temizlik gibi insanların birincil ihtiyaçlarının dahi, katkı maddeleri kullanılmayan İmeceevi'nde üretilen ekolojik ürünlerle gideriliyor.'Potlaç geleneği de yaşatılıyor'İmeceevi'nde ayrıca, tarihi Kızılderililere kadar uzanan ve birçok halk tarafından bugüne kadar getirilmiş, ancak yok olmaya yüz tutmuş Potlaç geleneği de yaşatılıyor. İmeceevi'nde her çarşamba günü, bir konu seçilerek tartışılıyor, gelenler Potlaç yemeğinin kurulduğu ortak bir sofrada yemekler, bilgiler, şarkılar, sözler paylaşılıyor. Konuyla ilgili olarak görüştüğümüz İmeceevi kurucularından İsmail Yenigün, İmecevi'nin kuruluşunu, amaçlarını ve bundan sonra yapmak istediklerini anlattı.'Eko-köy için arazi arıyoruz'İmeceevi'ni yıllardır eleştirdikleri sisteme alternatif olarak savunduğumuz barış içerisinde kollektif, sade ve ekolojik yaşamın mümkün kılmak istedikleri için yola çıktıklarını belirten Yenigün, 1 yıl boyunca İmeceevi ile önemli bir yol kat ettiklerini söyledi. Yenigün, İmeceevi'nin eko-köy projesinin ilk adımı olarak düşündüklerini de ifade ederek, "Bugün dünya üzerinde yüze yakın eko-köy var. Pek çok isimsiz yeşil, ekolojist, çevreci, doğa korumacı, barışsever, doğa sporcusu, sanatçı ve felsefeci ile birlikte kurduğumuz İmeceevi, eko-köy olma yolunda ilerliyor. Bunun için de arazi satın alma çalışmalarımızı sürdürüyoruz" dedi.'Eko-köyler gerçek demokrasinin uygulandığı özerk bölgelerdir'Eko-köylerin özerk, bağımsız, gerçek demokrasinin uygulandığı, barış ve saygının hakim olduğu alanlar olduğunu kaydeden Yenigün, "Bugün için bu hedefimiz hayal olarak görülebilir. Ancak tüm somut gerçeklilikler ilk düşünüldükleri zamanlar birer hayaldi! Barış içerisinde bir dünya bugünkü şiddet ve tüketim toplumunda ulaşılmaz gibi görünüyor ama imkansız değil" diye konuştu. Yenigün, Çatalhöyük'ten beri insanların birlikte yaşamı ve birlikte yaşamın nimetlerinden yararlanmayı bildiğini söyleyerek, İmeceevi ve ardından oluşturulacak olan eko-köyün insanların bu izlemini ve dayanışma geleneğini sürdürme gibi bir misyonunu da olduğunu belirtti.'Doğayla barışık herkesi dayanışmaya bekliyoruz'İmece ilkelerine bağlı, önümüzü açacak her tür dayanışmaya, üretime, denemeye açık olduklarını dile getiren Yenigün, "Eko-köy kurma yolunda arazi arıyoruz ve bu nedenle de daha da çoğalmaya, dayanışmaya ihtiyacımız var. Dayanışmanın, birlikteliğin ve bütün bunları özünde barındıran 'imecenin' sihirli gücü ile 'Barış Köylerinin', 'Ekolojik Köylerin' her yerde olabilmesi için daha çok çaba göstermeli, dayanışmayı çoğaltmalıyız. Ve bunun için de daha çok bilgiye ve size ihtiyacımız var" diye konuştu.

Pazartesi

Pazartesi, Ocak 07, 2008

Ekolojik Çiftlik, Zeytin ve Kazdağları Üçlemesi
Her yerde sadece kendi kendimize emanet olduğumuzdanMutluluğumuzu da kendimiz yapar ya da buluruz.Oliver Goldsmith.Kurban Bayramına bir buçuk ay vardı ve ben kendime gidebileceğim yer arayışına girmiştim bile. Bu sefer farklı bir tatil yapmak istiyordum, ayrıca yeni edindiğim fotoğraf merakımda beni kamçılıyordu. Murat’ın Bayramda Kuzey Ege'de son derece güzel bir doğal yaşam çiftliğine (imece evine) gidiyoruz yazısı ilgimi çekti " Aman ben şöyle ense yapayım. Efendim her şey ayağıma gelsin." diye bir şey yok!. Sadece çalışanlara yemek ve yatacak yer sağlanacak, onlarla eğlenip, onlarla gezeceğiz. ” diyordu. Neden olmasın diye düşündüm. Oldum olası toprakla uğraşmayı seviyordum, geçmişimde karavancılık ve kampçılık kültürü de vardı. Atölyelerde çalışıp, keçi sağmak ve geri kalan zamanlarda da kaz dağlarında gezip fotoğraf çekmek oldukça cazip bir teklif gibi geldi bana.Gezi öncesi üşütmüş olmam ve iki gün ev hapsinde kalmam, geziye biraz tedirgin başlamama neden oldu. Çarşamba gecesi buluşup yola çıkıldığında birbirini daha önceki gezilerde tanışmış insanlar dışında, ilk defa bir araya gelenlerimizde vardı. Yol boyunca arka sıradakilerin inatla bağıra çağıra şarkı söylemeleri ara ara terleyip üşüyen ve uyursam kendimi daha iyi hissederim diye düşünen bendeniz için hiç cazip değildi. Hatta bir ara bu geziye gelmemeliydim bile dedim kendi kendime.Ancak arka koltukta şarkı söyleyenlere rağmen yinede uyumayı başarmıştım. Sabah olduğunda ortalarda uykusuz gözlerle bakmayan ender insanlardan biriydim. Murat, grup lideri, ilk defa gezilerinden birine annesi Nafiye (62) teyzeyi de alıp gelmişti ve Nafiye teyze kendi halinde doğal bir kadın olup, kendine has cümleleri gezi boyunca beni çok güldürdü. Filiz, lider yardımcısı, oda başkanımda annesi Dudu (63) teyzeyi getirmişti. Hepimizden daha profesyonel bir kampçı olan Dudu teyze, bir çok zirve tırmanışları olan (denizli karcı dağı -2308 m , kastamonu. ılgazdağı küçük haccettepe zirvesi 2546m vb. ) azimli ve çalışkan bir bayandı.1.GÜN
Gece yarısı başlayan yolculuğumuz, sabahın erken saatlerinde Anzak koyuna yapılan ziyaretimizle başlamış oldu. Oradan Eceabat'a gidip, feribotla Çanakkale'ye geçtik. Ayvacık üzerinden, Behramkale'ye, oradaki köy kahvesinde, çay molası verdik. Gürül gürül yanan bir sobanın ve sıcak bir çayın yerini sabahın ayazında başka ne tutabilir ki.
Molanın ardından '' İmeceevi, doğal yaşam ve ekolojik çözümler çiftliğine hareket ettik. İmeceevi’nde bizleri karşılayan İsmail, çevreyi gezdirdi. İmece evi’nin gönüllüleri Nurettin ve Sevgi, kedileri Sütlaç ve Tekir , Köpekleri Karabaş, River ve neredeyse üzerine herkesin en az bir kere oturduğu Haydut ile tanıştık. Daha çok yaz dönemi için uygun olan yapılar dışında benim hasta olmamda göz önüne alınarak bayanların bir kısmı için daha iyi ısınan Saman eve yerleştim. Kazıklarla tutturulan samanlar çamurla sıvanıp etrafı kireçle boyanarak hazırlanmış, yer yataklarından oluşma bir evdi. Ve ben saman evin ilk gece baygınlık geçirecek duruma gelene kadar bu kadar çok ısınabileceğini hiç tahmin etmemiştim.
Eşyalarımızı yerleştirdikten ve çevreyi tanıdıktan sonra işbölümleri yapılıp, herkes yapabileceği işlere gönüllü oldu. Ben tipik bir çaykolik olarak çay yapma görevini üzerime aldım. Aysan ve Mehmet abide bu işe gönüllü olmakla birlikte Mehmet abi çay yapma dışında her işi fazlasıyla yerine getirdi.İlk gün grup olarak zeytin topladık. Gezimize tekstil işinde çalıştığını vurgulayan ve benim Cem Yılmaz’a rakip olabileceğini düşündüğüm Mehmet grubumuzun aşcısı oldu. Sanırım kızlara bırakırsa aç kalacağını anladı ve bir itirafta buldu. Beşiktaş’da babasına ait lokantalarında çocukluğundan bu yana yardımcı olduğunu öğrenince herkes mutfağı ona bırakıp kaçtı. Ve o tuaf otlardan, hububatlardan ve balıklardan bize leziz yemekler yaptı. . Hele o kabak tatlısı muhteşemdi. İlk gece yemekten sonra yolun verdiği yorgunlukla birlikte kuzine başında sohbet ederek geçirdikSoba yakma sorumlusu Atilla büyük bir azimle yanmayan sobaları her akşam yakmaya çalıştı. Böylece Atilla’nın ne kadar sabırlı biri olduğunu da anlamış olduk.
2.GÜN Sabahın 8:00’in de kahvaltının hazır olması için Aysan’la birlikte sabah 7:00 de uyandık. Oda da uyuyanları uyandırmamak için karanlıkta kıyafetlerimizi cep telefonlarımızın ışığında aradığımız o sabahı hatırladıkça hala gülüyorum. Kuzine başında su kaynatma çabası içinde gün doğumunu izleyerek başladım güne. Kahvaltının ardından bulaşıklar yıkanırken kimimizde yeni günün keyfini çıkarmaya çalışıyorduk. Kahvaltı keyfi bitince herkes görevinin başına geçti. Dünden gözleme için toplanan otlar akşamdan ayıklanıp yıkanıp süzülmek için bırakılmıştı.

Kimileri zeytin toplama işini yaparken, kimileri toprak bellediler. Filiz, odun kırma gönüllüsüydü azimle gece için gereken odunlarımızı hazırladı. Anneler ise bize nefis bir gözleme ziyafeti çektiler.Öğleden sonra Kazdağı Koruma Girişim Grubunu ziyaret edip, yapılan çalışmalar hakkında bilgi aldık. Küçükkuyu Belediye Başkanıyla bayramlaşmaya gidip ilçelerinde altın aramaya karşı yapılan mücadeleler hakkında Mehmet ‘e rağmen bilgi almaya çalıştık. Bizi o kadar çok güldürdü ki Belediye Başkanı çıkışta Mehmet’in elini sıkarken “seni hiç unutmayacağım” dedi…

Beldeden ayrılıp Zeus’un Altarlarına doğru ilerledik. Araçtan indikten sonra tepe’ye 10 dakika çamlar arasında yürüyerek ulaşabildik. Yol boyunca başımı kaldırıp yukarılara o muhteşem çamlara bakma ihtiyacı duydum.Tanrılara kurbanlar sunmak üzere yapılmış bir sunak olduğu söylenen Altarlarda, taş duvarla örülmüş küçük bir oda ve içinde su bulunan sarnıç halk arasında Zeus mağarası diye adlandırılıyormuş.Kıyı yerleşimleri ile uzun sahili, mavilikleri çam ağaçları arasından görünen panoramik manzara görülmeye değerdi.
Eskimiş evlerin tekrardan restore edilmiş olması ve orman içindeki konumunun beni büyülediği Adatepe köyüne doğru hareket ettik. Yaşamın kaynağı olarak kabul edilen zeytin, kazdağlarının her köşesinde karşımıza çıktı. En küçük zeytinyağ satıcısında bile var olan geçmişten günümüze gelen zeytinyağ ve sabun yapımında kullanılan araçları her yerde görmek mümkün oldu.Adatepe’deki turdan sonra Kazdağı altın madeni işletmelerinin ilk kazı alanı ve ilk tepki veren köyü, Bahçedere’yi ziyaret edip köy kahvesinde köylülerle sohbet ettik. Köye, pasta yapma gönüllümüz olan Deniz’in “ay bu olmadı, tüh tüh, vah vahhh ,ay olmadı insanlar bunu yiyemez, bu kabarmadı” sözleriyle tüm gün ortada koşturarak pişirmiş olduğu güzel pastamızla birlikte gittik.Gece imeceevi’ne döndüğümüzde bizi köyden sazıyla ziyarete gelen Erdal abinin sayesinde sazlı sözlü gecemize başladık. Benimde ısrarlar üzerine oynadığım gecede daha önce planlanmamış bir kına gecesi gerçekleşti. Özgür’ün bir eşarbı başına sarıp oynamasıyla başlayan kına gecesi, birden sandalyeye oturtulup etrafında dönerek “yüksek yüksek tepelere kız vermesinler “ türküsüyle şenlenirken. Kapatılmış bir kahve falının telvesinin birden kına olarak özgür’ün ellerine sürülmesiyle doğaçlama bir kına gecesine dönüşmesi hepimizin çok eğlenceli bir gece geçirmesini sağladı.3.GÜNSabah Kahvaltısının ardından sabun yapımı öğrendik. Zeytinlerin kaynayarak yumuşamasını beklerler, tohum ekimleri, akşama odun kesimleri vb işleri tamamladık.

Öğle yemeğinden sonra, Beldedeki Zeytinyağ Müzesine yapılan ziyaret sayesinde, zeytinin ne kadar işlevsel olduğunu bir kere daha anlamış oldum. Müzede zeytinyağı teknolojisinin Romalılardan beri geçirdiği evreler ve bugün gelinen noktalar hakkında kısa bilgiler aldık. Türkiye'deki zengin zeytincilik geleneğine ait pek çok obje de açıklamalı olarak sergileniyordu. Zeytin toplama aletleri, zeytinyağı ticaretinde kullanılan amforalar, eski zeytinyağı kandilleri, zeytinyağı üretiminde kullanılan çeşitli aletleri 2. katta görme şansı bulduk.Müzenin ardından Assos’a gittik ve o muhteşem günbatımını yakaladık. Assos'da Bir Akşam Vaktibir akşam vaktidirgüneş yakarken denizieser rüzgar usanmadansiler koca taşlarısavurur şarkılarısevda ile içilen şaraptırathena'nın aşkınaaristo'nun aşkınadeniz lacivert bir çarşafdırmavi gökyüzü altındabarış kokar kadehlerkağıttan kayığımalır götürür sevgilerinidenizin ötesinegeçmişin hüzünleriniZeki Ergin
Sonra, Behramkale, Athena tapınağı gezildi. Athene tapınağı, Assos akropolünün en üst noktasında, M.Ö.VI.yüzyılın ortalarında yapılmış. Bu tapınak, Anadolu’da en eski Dorik tarzdaki tapınakların başında geliyor. Zeus’un kızı ve 12 Olimpos Tanrısından biri olan Athena, el işçiliği ve el sanatlarını koruyan tanrıça olarak da biliniyor. Mitoloji’ye göre kadınlara dokumayı o öğretmiş. Behramkale ve çevresindeki halı ve kilim dokumacılığı, gelişmesini belki de Athena’ya borçlu. Gecenin bastırması ve havanın serinlemesinden dolayı bir gün öncesinde anfi tiyatroda gerçekleştirilecek olan ve kast dağılımı yapılan tiyatro oyunu sergilenemedi. Peacehouse, Kaltakos, Temizos, Homeros gibi karakterlerin yer aldığı doğaçlama oyunumuzda roller kişilere en çok alkışlanma yöntemiyle dağıtılmış olup heyecanla beklediğim bir tiyatral eserdi. Benim fazla ağırbaşlı olmamdan dolayı olsa gerek kastta bana yer vermediler. Geceyi tekrar konaklama yerine dönerek ve şarkılar söyleyerek tamamladık.4.GÜN
Sabah kahvaltısından sonra imece evini terk edip dönüş yolculuğuna başladık. Geri dönüş yolculuğunda Tahtakuşlar köyü ve müzesini gezme şansı bulduk. Tüm gezi boyunca olduğu gibi Mehmet abi bize Tahtakuşlar köyü hakkında aydınlatıcı bilgiler verdi. Tahtakuşlar, Türkiye’deki ilk ve tek özel etnoğrafya müzesine sahip olması gibi değişik bir özelliğe sahip. Bu köyde yaşayanlar Tahtacılarmış. Tahtacılar, Ege ve Akdeniz bölgesinin özellikle dağlık kesimlerde yaşamlarını sürdüren Alevi-Türkmen aşiretleri imiş. Tahtacı isminin, geçmişte ormancılık ve dolayısıyla tahtacılıkla uğraşmış olmalarından ileri geliyormuş.Balıkesir, Susurluk, Karacabey, Bursa, üzerinden Cumalıkızık’a geldik.Cumalıkızık, Oğuzlar’ın Yıldızhanoğlu Kızık boyunun kurduğu yedi köyden biri. Cumalıkızık neredeyse el değmemiş gibi duruyor. 700 yıllık geçmişi olan köyde toplam 270 evin her biri, önünde durup seyredilmeyi hak ediyor. Sokak kapılarındaki kapı kolları bile insanı etkiliyor. Genelde gezerken eski evler beni ayrı bir etkiler. Kim bilir kimler yaşamıştır bu evlerde. Ne gibi mutluluklar/acılar paylaşılmıştır diye düşünürüm. Zamanım varsa hele, kendimce bir hikaye yazarım gözüme kestirdiğim bir eve. Cumalıkızık bu tür hikayeler yazmak için oldukça uygun bir yer.Ve, Gemlik, Orhangazi, Yalova, Topçular üzerinden istanbula döndük. Elbette yol boyunca yine çok güldük ve eğlendik.Son Söz : İnsan Paylaştıkça BüyürBu geziden bana kalanlara gelince, adımı hatırlayamadığı için bana Seher diye seslenen Mehmet sayesinde tüm ekip bana Seher ismini kullanarak seslendi. Eğer gezinin süresi daha uzun olsaydı ben bile adımın Seher olduğuna inanmaya başlayacaktım. Şimdiye kadar insanların bana seslenmelerine alışık olduğum ; Sinem,Senem,Sema,Sevda, Yasemin ismine birde Seher’i eklemiş oldum. Bu yazıyı yazarken ve resimleri seçerken bile çok büyük keyif aldım. Teknolojinin kontrolsüz bir şekilde ilerlediği, bireysellik ve ego kavramının arttığı bu dönemde böylesine sorunsuz iletişimler içinde var olabilmek uzun zamandır ihtiyacım olan paylaşımları bana tekrar yaşattı. Durmadan akan burnuma, faranjitimin artmasına rağmen bu gezide çok ama çok güldüm. Geziye başlarken acaba gitmesem mi diyen iç sesimi dinlemeyip de geziye katılmış olmaktan dolayı mutluyum.
En büyüğünden en küçüğüne kadar geziye katılan herkese bu kadar sorunsuz ve pozitif oldukları için teşekkür ederim.İmeceevi’ne gelince, hayalimdeki ya da olması gerektiğini düşündüğüm bir ekolojik çiftlik değildi. Kışın gitmeyi düşünenlere yanlarına kamp malzemelerini almalarını öneririm. Ancak Türkiye’de bu tür ekolojik çiftliklerin sayılarının ve kalitelerinin artmasını diliyorum.SevgilerimleSanemOcak 2008“Yalnız Taştan Duvar Olmaz”Not: Arkadaşlar bu yazıyı bir kitapcık olarak düzenledim. Büyük bir dosya olduğu için bu şekilde yayınlamayı uygun buldum. ancak kitapcığa sahip olmak isteyenler bana mail atabilir.
Etiketler: , ,
http://vanliyim.blogspot.com/

Cuma

23-12-2007

AKP Kazdağı’nı yok etmekte kararlı
Belediyelerin ve çevrecilerin karşı çıkmasına rağmen AKP Kazdağı’nda madenciliği desteklemeye devam ediyorÇanakkale ve Balıkesir’de bulunan neredeyse bütün belediyelerin karşı çıktığı, çevre örgütlerinin tepki gösterdiği Kazdağı’nda altın aramayı AKP Hükümeti desteklemeyi sürdürüyor. Kazdağı’nda, altın ve gümüş için, 13 işletme ve 24 arama ruhsatı verildi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, DTP Diyarbakır Milletvekili, Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş’ın, Kazdağı’nda altın ve değerli maden aramasına ilişkin soru önergesine yazılı yanıt verdi. Bakan Güler’in verdiği bilgiye göre, Kazdağı’nın bir bölümünün bulunduğu Çanakkale’de 9 firmaya, 8 işletme, 18 de arama ruhsatı verildi. Bu firmalar, çeşitli yerlerde 18 altın, 6 altın ve gümüş, bir kurşun, bakır, çinko, gümüş, altın projesi ve bir de altın, molibden, bakır, gümüş, çinko ve kurşun için arama ve işletme ruhsatı aldı. Siyanür kullanılmayacakmış! Balıkesir’de ise 5 işletme ve 6 arama ruhsatının; 8’i altın için 3’ü altın ve gümüş için verildi. Cevher olarak altının çıkartılması sırasında siyanür kullanılmadığını iddia eden Güler, teknolojinin sunduğu imkanlar ve artan çevresel duyarlılık sonucunda, Türkiye’de yapılan arama faaliyetlerinde ve işletmeye açılan altın madenlerinde ileri düzeyde çevre önlemleri alınması sonucunda, bu alanda gelişmiş ülke standartlarının yakalandığını savundu. Bakanlığın yaptığı kontrollerde, madenciliğin, sahalarda gerekli yerlerden izinlerin alınarak yapıldığının belirlendiğini vurgulayan Güler, ilgili kurumlarca yapılan incelemelerde de mevzuata aykırı bir durum tespit edilmediğini ifade etti. Zararları bakan da biliyor ama... Madenciliğin çevreye etkilerinin yadsınamayacağına işaret eden Güler, şunları kaydetti: “Ancak, madencilik sektöründe, çevre dostu teknoloji ve yöntemlerin kullanılması, madencilik süreçlerinde veya sonrasında çevrenin korunmasına ya da yenilenmesine yönelik önlemlerin alınması, sektörün gelişimini engellemeyecek, aksine genel anlamda sektörün gelişimine, bulunduğu bölgenin gelişmesine ve kalkınmasına yönelik katkıyı yapacaktır. Ülkemizin önemli sosyal sorunlarının başında, bölgeler arası gelişmişlik farkı ve bunun yarattığı iç göç ile işsizlik gelmekte olup bu açıdan da bakıldığında madencilik sektörünün, yöresel istihdam için zorunlu ve katma değeri en yüksek bir işkolu olduğu gerçeği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Sanayinin hammaddesi olan madenlerin de ülke ekonomisine kazandırılması amacıyla yerüstü zenginliklerimiz ile yeraltı zenginliklerinden sadece birinin tercih edilmesi yerine, her ikisinin de birlikte ülke ekonomisine katkısının sağlanması uygun olacaktır.” (Ankara/EVRENSEL)
Çevreciler, Kazdağı’nı ziyaret etti Çeşitli illerden bir araya gelen Doğa Sporcuları ve Çevre Gönüllüleri, altın arama şirketlerinin gözde mekanı olan Kazdağı’nı ziyaret etti. Altın arama faaliyetleriyle gündeme gelen Kazdağı, doğa sporcularını ve çevre gönüllülerini ağırladı. İzmir, İstanbul, Antalya gibi illerden gelen çevreciler, Kazdağı’nda yürütülen altın madenciliği faaliyetlerden etkilenecek olan Küçükkuyu ve Bahçedere Köyü halkı ile bayramlaştı. Çevreciler, maden karşıtı faaliyetleriyle sesini duyuran İmeceEvi ve Kazdağı Koruma Girişimi irtibat bürolarını da ziyaret ederek, dayanışma ve destek mesajlarını iletti.

http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=22395

Perşembe

KAZ DAĞINDAN MEKTUP VAR




http://dogalhayat.ntvmsnbc.com/news.aspx?newsID=23

Kazdağı'ndan mektup var...İsmail Yenigün Kazdağı Koruma Girişimi'nin bir üyesi... Bir süre önce bir mektup yazıp Kazdağı'nda yaşananları anlattı.


Güncelleme Zamanı : 28.11.2007 13:54:00


Yenigün’ün mektubu, yaşadığı bölgenin doğasını korumak için çaba harcayanların tecrübelerini aktarmayı hedefliyor. İşte Kazdağı’ndan gelen mektup...

Bir” olmanın adı; KAZDAĞI
Kazdağı’nda Dünyaya örnek olabilecek bir kampanya yürütüyoruz. Devlet birimleri, yerel yöneticiler, köylüler, sahilde yaşayanlar, sonradan yerleşenler, zeytinciler, turizmciler, çiftçiler, esnaflar, balıkçılar, gazeteci, sanatçı, çevreci, doğa korumacı ve ekolojistler bir araya gelip Kazdağı’nı havasını, suyunu, toprağını, bitkisini, hayvanını, geleneklerini, kültürlerini, yaşamlarını, gelecek nesillerin yaşamını güvenceye alma çalışmaları yapıyoruz.
Korumaya çalıştığımız Kazdağı 250 milyon yaşında.47’si endemik 1000 bitki ,25 memeli türü ile 1,5 milyon insanın yaşadığı bir gen ve su kaynağı.Bir tarafı Ege diğer tarafı Marmara bölgesi olan Kazdağı’nda.tüm kültürel erozyona rağmen Yörük ve Türkmen kültürü hala kendi kendine yeten,imecenin hala yaşadığı yapısını koruyor.Her iki kültüründe yüzyıllardır sürdürdüğü “Sarı Kız” mitolojisi Homeros’un “Bin pınarlı İDA”sınında yaşamasını sağlıyor.
Şimdi gezegenimizde eşi benzeri olmayan bölgemizde 11 yerli ve yabancı şirkete 400.000 dekarında yani dağın %40 ında Maden işleri genel müdürlüğünce altın arama izni verildi.
Veeee kampanya başlıyor;
Bahçedere Köy meydanında düzenlediğimiz geleneksel “imece yemeği” (Potlaç) buluşmasında gündeme getirilen Kazdağı’nın güney tarafındaki altın madeni arama sondajı çalışmaları hızla erimekte olan insan ilişkilerinin yeniden canlanmasına sebep oldu.
Bu ilk buluşmada maden şirketi sahiplerine yaptıkları tek olumlu sonucun tanışmamıza, birleşmemize sebep olduklarını söylemiştik. Bugün geldiğimiz nokta ise sadece Kazdağı değil ülkemizin diğer bölgelerindeki maden mağdurları ile 2004 yılında değiştirilen ve iptal edilmesi için anayasa mahkemesinde bekleyen maden yasasını değiştirebilecek kamuoyunu oluşturmak üzere olduğumuz.
FON yerine İMECE
Hiçbir yerden “fon” talep etmeden tamamen imece yöntemleri ile kulaktan kulağa ve internet üzerinden ağ kurarak başladık dağ köylerini dolaşmaya. İlköğretim okulu projeksiyon cihazı, İmece Evi dizüstü , Çanakkale Çevre Platformundan gelen “Zehir Kent Balya” belgeseli ve gene kendi olanakları ile Bahçedere, Adatepebaşı, Boztepe, Arıklı köylerine gelen bilim insanları, ekolojist, çevreci ve hukukçularla önce Kazdağı’nda yaşayan insanları bilgilendirmeye başladık.
Tek yapmamız gereken birbirimizin farkında olup “bir” olmamız gerektiği!
Bir yandan kamuoyu oluştururken diğer yandan her fırsatta ilkelerimizi, asgari müştereklerimizi paylaşarak Kazdağı Koruma Girişimi’ni kurumlaştırmaya çalışıyoruz.Şu ana kadar dedik ki; “Biz Kazdağı’nın, Edremit Körfezinin hem ekolojisini hem de kültürel değerlerini korumak, geliştirmek istiyoruz. Bu amacımızı yerine getirmek için Kazdağı’nın kuzeyinde, güneyinde, ormanında ve sahilinde yaşayan veya dünyanın başka bir coğrafyasında olsa da gönlü “biz”de olan herkesin katılımına açığız. Kararları oylama ile değil uzlaşma ile alıyoruz. Başkanlık ile değil sözcü, temsilci, sorumluluk alanları ile çalışmaları yürütüyoruz.
Maden Şirketini alandan çıkarttık!
Arama izni biten maden şirketi “manyetik uydu bağlantılı ölçüm” yapmak üzere Kazdağı’na geldiğinde önce köylünün engeli ile karşılaştı. Maden şirketinin ısrarı devam edince Muhtar alarm verdi. Bunun üzerine Orman şefliğine ve gazetecilere bildirerek gittiğimiz maden sahasından madencileri çıkarttık.
Yerel işbirlikleri çoğalıyor
Maden Yasasını değiştirerek ülkenin yarısından fazlasını çok uluslu şirketlere lisanslayan hükümetle aynı partiden olmasına rağmen yaşadığı yeri, Kazdağı’nı ve insanları ile aynı safta yer almayı seçen Küçükkuyu Belediye Başkanı Yusuf Aksoy ile Edremit Körfez Belediyeler Birliği ve Zeytinli Belediye Başkanı Şadan Aytaç Kazdağı Koruma Girişiminin karar çemberindeki aktif yerlerini aldılar.Kazdağı’nın Kuzeyindeki Çanakkale, Bayramiç ve Çan Belediyeleri de başkanlık düzeyinde Çanakkale’de oluşturulan Çanakkale Platformu ile kampanyada aktif olarak kamuoyu oluşturucular arasındalar. Yıllardır altın madenciliği ile beraber anılan Bergama-Ovacık kampanyası ve sonradan maden mağdurları arasına giren Eşme-İnay kampanyalarında aktif olan bölgenin organize örgütü EGECEP (Ege Çevre Platformu) ile en baştan beri paylaşım ve dayanışmayı sürdürüyoruz.
Kampanyadaki en büyük engelimiz ise “kendimiziz!
Engellerimizi de ancak herkesin kendini eşit ve özgürce ifade edebilecekleri toplantılarla aşabiliriz. Eleştirdiğimiz sistemin bize yüklediği “hiyerarşik” düzen dayatması, aramızdan kurtarıcılar, başkanlar belirleyerek sorumluluğu paylaşmak yerine “o”nun kontrol ve sorumluluğuna girme alışkanlığımız engelin başında geliyor.Çatalhöyük’ten beri başarı ile uygulanan, Homeros’un sık sık dile getirdiği ve İDA’nın ev sahipliği yaptığı katılımcı demokrasiyi uygulamak sadece Kazdağı Korumanın sorumluluğunda değil tüm insanların, kurum ve kuruluşların en özgür, en demokratik ve en eşitçe yaşaması için uygulaması gereken bir arada yaşam yöntemidir. Katılımcı demokrasi ile aşacağımız bu engelden sonra daha “BİR” olarak, daha “BİZ” olarak hem yolumuza koşar adım devam edeceğiz hem de dünya sorunlarını çözmede belki bir katkımız olacak. Sizlerden beklentimiz ise imza kampanyalarına destek olmanız. Daha fazlasını yapabilirim diyorsanız Kazdağı Koruma hasretle sizi bekliyor.
İsmail Yenigün
www.kazdagikoruma.blogspot.com

alternatif yaşam planlaması blog-Kaz Dağları, Antepfıstığı ve İmece Evi Ziyareti

Geçen hafta Cuma günü iş çıkışında ani bir karar ile Ayvalık’a gittik. Ayvalık'ta Yalı Pansiyon’da kaldık. Yalı pansiyonda kalmak; çok uzun zamandır görmediğimiz bir aile büyüğünün evine gitmek gibiydi. Alıştığımız otel yada pansiyon konaklama alışkanlığından çok farklı bir deneyim Yalı Pansiyonda kalmak. Yalı Pansiyon 1 Ekime kadar açık. Cumartesi günü Sarımsaklı Plajlarına gitmeyi planlıyorduk ama hava denize girilemeyecek kadar soğuktu. İmece Evi'ne gitmeye karar verdik. Çanakkale yolunda, Kaz Dağlarının içinden geçen yolda ilerledik. Nusratlı Köyü civarında, yol kenarındaki, köy pazarında durduk. Pazar tezgahlarına bakarken taze antepfıstığı gördüm. Antep, Adana, Mersin bölgesinde seyyar satıcılar taze antepfıstığı satarlar ama Kaz Dağlarında taze antepfıstığı görmek beni şaşırttı. Satıcıya taze antepfıstığını nereden temin ettiğini sordum. - Ben yetiştiriyorum dedi. - Burada mı yetiştiriyorsun dedim.- Evet dedi. Demek ki Kaz Dağlarında da antepfıstığı yetiştirilebiliyormuş. Pazarda, cevizi yeşil dış kabuğundan temizleyen bir başka satıcı ile karşılaştım. Nusratlı Köyü civarında ceviz ağaçları varmış ama aşılı ceviz ağaçları olmadığı için verimi çok fazla değilmiş. İmece Evi'ni sordum. - Assos yoluna girmeniz lazım dedi. Çanakkale yolundan Assos yoluna döndük ve İmece Evi'ni bulduk. İsmail Bey bir köy yemeğinde olduğu için İmece Evi'nde değildi. İzin isteyip İmece Evi'ni gezdik. Saman Ev inşaatını inceledik. Sahilde denize karşı pedal çevirerek elektrik üretebilen bisikleti görünce yıllar önce izlediğim bir belgesel aklıma geldi. Tropikal bir adaya yerleşen eski bir bisikletçi evdeki herşeyi pedallar ile çalıştırıyordu. Çamaşır makinası, kuyudan suyun çekilmesi, elektrik üretilmesi pedal çevirilerek yapılıyordu. Pedal çevirerek ve farklı büyüklükteki çarklar ile basit makinalar yapmak bizim de üzerinde kafa yorduğumuz bir konu. Az güç ile fazla verim almabilmek için pedallara bağlı olan ana çarkın, alışkın olduğumuz bisiklet ana çarkından daha büyük olması gerecek. İmece Evi projesi için desteğimizi ve İsmail Bey'e selamlarımızı ilettikten sonra bir sonraki İmece Evi ziyaretimizde İsmail Bey ile tanışıp, uzun uzun konuşabilmek dileği ile İmece Evin'den ayrıldık.
http://alternatifyasam.blogspot.com/2007/09/kaz-dalar-antepfst-ve-imece-evi.html

Pazartesi

Benim Yuvam Grubundan

Merhaba,
İstanbul Benimyuvam grubundan Funda Dicle ben. 21 Agustos - 26 Agustos tarihlerinde Yakacık çocuk esirgeme kurumundan genç arkadaşlarım (24 çocuk 2 öğretmen) ve biz gönüllüler olarak İmece Evinin misafiri olduk. Hepimiz Sevgili İsmail abimiz ve ailesinden tüm İmece evi gönüllü ve dostlarından çok şey öğrendik, çok keyifli zaman geçirdik.Bizlere gösterdikleri yakın ilgi ve destek için herkeze ama en çokda İsmail Abiye şahsım ve grubum, çocuklarımız adına sonsuz teşekkür etmek istiyorum.İmece Evi bence sıcacık, samimi ve oldukça emek harcanan, günümüzde unutulmaya yüz tutmuş herşeyi yaşatmak için başkaldıran çok çok özel bir yer.:-))))Bu güzel paylaşım için, İmece için; sağol varol İsmail abi. Aklınla, gönlünle bin yaşa. Sevgi ve saygılarımlaFunda Diclehttp://www.benimyuvam.org/
http://groups.yahoo.com/group/kiteseyes/message/9699

Perşembe

GezerYazardan

Düştük yollara gittik buralara. Imeceevi ' ne vardım, Ismail bey karşıladı beni, önce bir nefeslendim, sonra çevreyi gezdik, sonra da beni kulübeme yerleştirdi. Etrafda tavuklar, keçiler, kuzular, kazlar, hindi bile var, civcivler, horozlar var. Kuzuların sabahları meee lemeleri horozları bastırıyor. Misir, domates, patates, biber, bal kabağı, nane, patlıcan, kavun, roka, maydanoz, semizotu tarlaları var. Tarla dediysek öyle kocaman değil ama ufak çitlerle çevrilmiş alanlar. Yeni ekim, daha sonra büyüyecekler, gelişip çoğalacaklar. Şimdilik böyle, doğal tohum, doğal tarım, doğal gübre ile yetişip doğal ürünler olarak soframıza geliyorlar.
Sabah kahvaltılarındaki rokalar, semizotları ne körpeydi. Köy ekmeği, diğer bahçeden zeytinler, baharatlı zeytinyağına ekmek banmalar, ezine peyniri, domates, tatlı kırmızı karpuzlar ne lezzetliydi. Öyle bir yiyorsun ki, öğleni atlıyabiliyorsun, yok istersen öğlende de ayrı nefasetler. Ben sağa sola kaçıyordum yemeyim diye. Akşama ya balık, ya patlıcan oturtma, ya mercimekli köfte, salata zaten aile boyu, mangalda köfteler, karpuz herzaman...

Deterjandan tut, elektriğe, sabundan zeytinyağına herşeyi tabi yollardan, kimyasal katkıları (minimumda) tutarak kendileri yapmaya çalışıyorlar, yemekler orada kalmaya gelenlerle el birliği ile yapılıyor. Hep beraber yeniliyor, hep beraber kaldırıp konduruluyor, tam imece usulü.
Tohum depoları var, özenle çiçek ve sebze tohumlarını saklıyorlar, tohum bankası oluşuyor sanırım. Elektrik demiştim, bisikletten yapma bir elektrik üretimi aleti var, isteyen üzerine çıkıp hem spor olsun diye bisiklet çeviriyor, bu şekilde elektrik üretiliyor, bunu da bahçeyi aydınlatmada kullanıyorlar, çok gır bir o kadar da üretime katkı mevzuu.
Ben kısa bir süre kaldığım için bu seferlik gözlemleme, tanışma şeklinde oldu. Benim onlara katkım, masayı toplamak, bahçeyi sulamak, hayvanlarla konuşmak, orta alandaki tahta sedirler üzerinde yayılmak, kitap okumak şeklinde oldu, bir dahaki sefere daha çok inşallah.
Sadece temizlik konusunda biraz titizlendiğim için, bu işlere bakacak eleman azlığı var, onlara tavsiyem daha fazla kalıcı eleman bulmaları, bu tip sabit görevler için misafirlerden veya gönüllülerden medet ummak değil de bunu daha profesyonelce yapmalarıydı.
Çıkan çöpler ayrı ayrı kaplara konuluyor, herbirşey hayvanlara yem, bitkilere gübre olarak falan tekrar kullanılıyordu. Bir de su daha fazla olmalı, heryer daha fazla sulanmalı ve bazı yerlere çim alanlar yapılmalı ki toz kalkmasın, ortalık daha canlı, sıhhatli gözüksün.
Kulubeler kontraplak denilen maddeden yapıldığı için gündüzleri pek sıcak oluyor, odaların içindeki halılar atılıp yer döşemeleri tahta yapılabilir bence. Sinek sorunu için de her pencereye tel şart. Tuvalet ve duşlar oda dışında olduğu için yine benim gibi cinsler burada biraz zorluk çekebilirler. Gecenin bir yarisi veya sabahın körü çişin gelince odadan çıkıp ilerideki tuvalete gidiyorsun tıpış tıpış. Ortalıkdaki incir ve zeytin ağaçları çok güzel, incir kokuları harikaydi.
Deniz, o kıyılarda zaten çok güzel, belki biraz taşlık olması mahsurlu ama deniz ayakkabılarınızı unutmayın iyi olur. Sahildeki şemsiyeler, şezlonglar tam yayılmaca.
Seramik fırını var, seramik yapma değirmeni var, hani ayakla çevirir, elle şekil verirsin, ben oradayken yeni üzeri sıvanıyordu, seramik çamuru yapamadık.
Sonra bol sohbet var, gece karanlıkta sedirlere serilip yıldız seyretmece var, deniz, hayvan gübresi, bahçedeki domates kokuları var. En tazesinden adaçayı, kekik, sarı kantaron otu, lavanta var, ufak bez keseler içinde satıyorlar. Halis zeytinyağı, zeytin, ev yapımı reçeller var, köyün dağlarından bal var. Yani geçerken bir uğrayın, bakın, bir çay için, size de uyacak birşey vardır muhakkak. Küçükkuyu'dan Assos'a giderken 5. km de.
Aughttp://gezeryazar.blogspot.com/2007/08/imeceevi.htmlust 08, 2007